Derin sessizlik adeta bir çığlık gibiydi… En ufak bir hareket kıpırtısı bile yoktu.
Sadece bakışlar ve hisler ortamı devralmıştı.
En sonunda gökyüzünde üç rengin de belirdiği bir hareketlilik oluştu.
Yahir’in Oğlu; (Mor)
ELANDA MİRAND( ZAMANIN EFENDİSİ-RÜYALARIN LORDU)
Zuhan’ın Oğlu; (Yeşil)
LUFOR RUDOL(İBLİS EFENDİSİ-KARANLIĞIN LORDU)
Torga’nın Kızı; (Kırmızı)
ASEMİ REDİA(ÖLÜMLERİN EFENDİSİ-RUHLARIN KRALİÇESİ)
Etraf bu nâmelerle dolup taşmıştı. O an hepsinin kulağında tiz bir ses duyuldu. Sonrasında hareketsiz olan ortam bir anda canlanmaya başlamıştı.
Birbirilerine kenetlenerek sadece bakmak zorunda olan üç çift göz artık hareket edebiliyorlardı.
Omay: Ah, sonunda hareket edebiliyorum!
Parmağımm,Vaaa!
-Oha iyiyim lan bir şeyim yok!
Arat: Neler oluyor?
Zenya: Siz kimsiniz?
Omay: Asıl sen kimsin bacım?
Zenya: Bacım?
Omay: He ne diyim, teyze mi diyim?
Zenya: Sen gerizekalı mısın?
Omay: Evet, problem mi var?
Arat: Cidden şuan bunun sırası mı?
İkiside Arata döner ve dik dik bakarlar.
Omay: Neyin sırası gülüm, sen söyle?
Arat: Şuan nerede olduğunuzu bile bilmiyorsunuz ve kavga mı ediyorsunuz iki dakika önce kıpırdayamıyorduk bile?!
Omay: Heycandan stres oldum kanka yoksa çok naif biriyim.
Nerde olduğumuzu biliyorum biz “Riza” kentine yakın bir ormandayız ben küçükken hep buraya gelirdik ama neden burası bu kadar sıcak?
Zenya ve Arat: Orman mı?
Omay: Evet, orman ne bilmiyor musunuz?
Zenya: Hayır, burası orman değil siyah bir kumsal görmüyor musun? Bir kaç ölü ağaçla çevrili deniz kenarı görünce bu orman olmuyor.
Omay ve Arat: Deniz ve Siyah kum?
Zenya: Evet ne bu suratlarınız?
Arat: Şuan ucu bucağı görünmeyen buğday tarlası gibi bir yerin içindeyiz
Zenya ve Omay: Buğday tarlası?
Omay: Kanka acıktın mı ekmek mi yiyeceksin, ne buğdayı?
Zenya: Bir saniye…
Hepinizde yüzük var değil mi?
Omay ve Arat: Evet.
Zenya: Herkes buraya nasıl geldiğini ve neler olduğunu en baştan anlatsın yoksa işin içinden çıkamayacağız.
Her biri, bir bir yaşadıkları ve başından geçen olayları anlatmaya başladı. Yaşananları anlamaya ve kavramaya çalıştılar, nerede olduklarını ve bundan sonra ne yapmaları gerektiğini…
Zenya: Yani bu yüzükler hepimize birileri tarafından geldi. Tek farkımız benim yüzüğü daha küçük yaşta almam sizin ise yeni almanız.
Omay: Almaz olaydım parmağımı yedi çıkmıyorda!
Arat: Nasıl geldiğimizi anladık şimdi burada ne işimiz var ve ne yapacağız?
Zenya: Herkes şuan etrafında ne görüyor?
Omay: Ben bir ormandayım ve sizi de öyle görüyorum.
Arat: Dediğim gibi uçsuz bucaksız bir buğday tarlası.
(Omay gülmemek için kendini tutar fakat başaramaz.)
Arat: Ne var?!
Omay: Yok bir şey sadece bu buğday tarlası kulağa çok vizyonsuz geliyor pf.
Arat: Ormanda karnını deşip bağırsaklarını bir kenara atan hayvanları görünce o zaman kapıştırırız vizyonları.
(Omay yutkunur.)
Omay: Tamam oğlum sanada bir şey demeye gelmiyor ya ne sert yapıyosun.
Zenya: Ben şuan siyah bir kumsaldayım. Deniz var ve ölü gibi görünen bir adadayım ama burada hayat var hissedebiliyorum.
Omay: Bu arada isimleriniz ne ve yaşlarınız?
Arat: Adım Arat 20 yaşındayım.
Zenya: Benim adım Zenya 18 yaşındayım.
Omay: Grubun lideri belli oldu.
BEN OMAY ABİNİZ 21 YAŞINDA ÇITIR BİR DELİKANLIYIM! HEHE
Zenya: Arat, ben bu salakla konuşmak istemiyorum sence ne yapmalıyız bir fikrin var mı?
Omay: Kızım sen emeklerken ben depar atıyordum depar!
Arat: Nereye düştüm ben be!
Omay: Tarlaya puahaha.
Arat: Sana yediricem şimdi tarlayıda anaeli değmiş buğdayıda!
Zenya: Ben gidiyorum ne haliniz varsa görün.
Arat: Tamam, Omay dalga geçmeyi bırak artık iş ciddi ne yapacağız düşünün.
Arat: Herkes buraya gelmeden önce bazı isimler duydu değil mi ve geldiğimiz de yine duyduk bunlar hakkında bir fikri olan var mı?
Zenya: Ben bu Redia ismini yüzüğü aldığımdan beri yani 8 yaşımdan beri duyuyorum. Her mezerlığa girdiğimde “Redia Kraliçemize selam olsun”
Arat: Hmm Asemi Redia ölümlerin efendisi Ruhların Kraliçesiydi değil mi?
Zenya: Evet.
Arat: Ben de buraya gelmeden önce Yahir’in oğlu Mirand diye bir şey duydum.
Omay: Tamam bir daha dalga geçmeyeceğim bende sohbete katılabilir miyim?
(Dik dik bakarlar.)
Omay: Tamam giriyorum, bende Zurna’nın oğlu Ramo gibi bir şey duydum.
Arat: Zenya bunu burada öldürsek dünyaya varınca cinayet işlemekten sorumlu tutulur muyuz?
Zenya: Sanmıyorum.
Omay: N-ne ne var ya bu sefer ciddiyim!
Zenya: geldiğimizde Ramo diye bir şey duymadım ben, Zurna’nın oğlu ne vizyonsuz, düğündeyiz sanki!
Omay: Ramo kimse Zurnanın oğluymuş ben nereden bileyim bacım! Ben mi koydum isimlerini?!
Arat: La havle…Lufor Rudol olmasın o, Zuhan’ın oğlu?
Omay: Rudol Mudol, Zuhan Muhan; parmağımı yüzük yerken onu mu fark edeyim?! Sizin kadar manyak değilim!
Arat: Ah, her neyse!
Zenya: Etrafınızda dikkatinizi çeken bir şey var mı?
Omay: Benden başka dikkat çeken bir şey yok burada.
Arat:….
Arat o an istemsiz bir şekilde yüzüğüne göz gezdirdi ve sanki üstündeki kalenin kıpırdayabileceğini düşündü. Yavaşça üstündeki kaleye bastırdı aniden…
Arat: Ovvv bu da ne?!
Omay: Oha ne ysptın?!
Zenya: Bu da ne be?
Yüzüğün üzerinden aynı filimlerdeki gibi dijital bir ekran çıkmıştı. Üzerinde yazan şey ise…
Arat: ELANDA MİRAND ( Zamanın Efendisi-Rüyaların Lordu)
Omay: Omeygat Zamanların Efendisi Rüyaların Lordu mu?
Nasıl yaptın?
Arat: Yüzüğünüzün üstündeki üç boyutlu Kaleye basın.
Zenya: Bende kale yok şato var.
Omay: Bende eski mabedlere benzeyen bir yapı var.
Arat: Demek renkler gibi üstünde ki yapılarda farklı.
Omay ve Zenya aynı anda basar.
Zenya: ASEMİ REDİA (Ölümlerin Efendisi-Ruhların Kraliçesi)
Redia ben miyim ne bu?
Omay: LUFOR RUDOL (İblis Efendisi-Karanlığın Lordu)
Zurna’nın oğlu benmişim…
Omay: Hayır neden İblis Efendisi ben oluyorum? Ben daha yakışıklıyım havalı olan ben olmalıydım!
Arat: Gerçekten şuan burada olmasak seni dayak manyağı yapmıştım.
Zenya: Durun bir şeyler daha çıkıyor.
Ölümlerin prensesi,
Selam durdu ona tüm ölüm vadisi.
Buradaki yegane amacı,
Bulmaktır sinsi Bilgesini.
Belki ağaçların altında saklı,
Belki de kafanda paslı,
Kanma hileli fısıltısına,
Yolundan saptırır sakın ha!
Kırmızı ışığı gördüğünde
Umut yeşersin içinde
Ruhların Kraliçesidir Redia dediğinde;
Tüm ölüler olur emrine amade.
Arat: Ne demek istiyor anlamadım?
Omay: Ah, ah bende de çıkıyor!
Karanlığın kralı geldi çattı,
Tüm yer altı ona hayran kaldı.
Çift taraflı hançeri hasretiyle yandı.
Kan ağladı ve ağladı…
Büyük trajediydi Karanlık Lordun gidişi
Redia’ya aitti,
Onun acımasız kalbi.
Bulmalı tekrar eski dostu olan hançerini.
Güzel görünür Yehit ormanı,
Dikkatli olmalıdır henüz güçsüz İblis Kralı.
Ansızın çöktüğünde sessizlik,
Her yanına göz kulak olmalı.
Ancak o zaman dönebilecek eski hatıraları ve iktidarı…
Omay: Havalı şiir ben Karanlığın Lordu olmaktan memnunum nerede hançerim?!
Zenya: Arat sende ne yazıyor?
Arat: ELANDA MİRAND (Zamanın Efendisi-Rüyaların Lordu)
Tik tak tik tak geldi zamanın hükümdarı.
Tüm zaman kavramı sustu kaldı.
Ailesi derin uykuya o yalnızlığa yol aldı.
En büyük krallığın biricik sultanı.
Severdi Ruhların prensesini,
Ayırdı ikisini keskin hançerli.
Kan kokusu sardı, en sevdiği dostunun ellerini.
Yıkıldı ve durdu zamanın bi çare sükûneti.
Rüyaların hükümdarı arıyor değerlisini.
Bulmalı en güzel zaman perisini,
Dokunduğu anda hissedecektir gelişini,
Bükülecek kimsesiz zaman, oturacak ellerinin altına bir zavallı dilenci gibi.
Üçü de sadece uzun bir süre yazan yazıları anlamaya çalışmıştı. En sonunda Omay dayanamayıp sessizliği bozdu.
Omay: Ne şimdi bu, bizi kaçırdılar sonra havalı şiirlerle yol falan mı bulmamızı istiyolar ne yani?
Zenya: Sanırım buradan sonrası ayrılmamız gerekiyor kendi alanlarımızı bir şekilde keşfetmeliyiz.
Omay: Hayır Zenya ayrılamayız.
Zenya: Nedenmiş o?
Omay: Çünkü acımasız kalbim sana aitmiş.
Zenya:….
Zenya: Ben gidiyorum. Arat sen ne yapacaksın?
Arat: Bilmiyorum, biraz düşünmem gerekiyor gibi hissediyorum.
-Tekrar nasıl haberleşebileceğiz?
(Derin bir sessizlik oluşur.)
Zenya: Bilmiyorum buradan çıkabilecek miyiz ondan bile emin değilim.
Arat: Anladım, görüşmek üzere o zaman bol şans.
Zenya biraz ilerledikten sonra gözden kayboldu. Arat ve Omay sessizce oturup kaldılar.
Omay: Ee sen gitmiyor musun?
Arat: Hayır.
Omay: Hmm, bende bilemedim ne yapsam ki…
-Anladığım kadarıyla bir hançer bulmam lazım.
Arat sessizce sadece odaklanmış bir biçimde ileriye doğru bakıyordu.
Omay: Hey, Arat sana diyorum.
Arat: He, ne?
Omay: Diyorum ki sen ne yapacaksın?Gün boyu burada oturamazsın biliyorsun.
Arat: Bir peri mi bulmam gerekiyor? Kafam allak bullak oldu ne yapacağım bilmiyorum.
Omay: Haklısın hançer neyse de peri daha zor tabii…
(Arat dik dik bakar.)
Omay: Ciddiyim ya dalga geçmiyorum.
Tarla kuşu sende amma alıngansın.
Arat: Bana nefret ettiğim birini hatırlatıyorsun.
-Defol git!
Arat Omay’ın her davranışında Faras’ı görüyordu. Kendini kaybetmemek elinde değildi. Fiziken benzemeselerde huyları çok benziyordu.
Omay: Tamam sakin, sanki ben sana bayılıyorum. Gidiyorum zaten ben de.
Omay da yerinden kalktı ve yavaş yavaş bulunduğu ormanın derinliklerine doğru yürümeye başlamıştı.
Arat ne yapacağından emin değildi ve paneli tekrar açıp şiiri okumaya başladı.
Tik tak tik tak geldi zamanın hükümdarı.
Tüm zaman kavramı sustu kaldı.
Ailesi derin uykuya o yalnızlığa yol aldı.
En büyük krallığın biricik sultanı.
Severdi Ruhların prensesini,
Ayırdı ikisini keskin hançerli.
Kan kokusu sardı, en sevdiği dostunun ellerini.
Yıkıldı ve Durdu zamanın bi çare sükuneti.
Rüyaların hükümdarı arıyor değerlisini.
Bulmalı en güzel zaman perisini
Dokunduğu anda hissedecektir gelişini
Bükülecek kimsesiz zaman,oturacak ellerinin altına bir zavallı dilenci gibi.
En sonunda Arat’da oturduğu yerden kalkıp etrafını keşfetmeye karar vermişti. Uzun uzadıya engin tarlaya göz gezdirdikten sonra sağ tarafına doğru yönelerek keşfetmeye koyuldu…
Devam edecek…
ESTATÜR CHAT: ☕
ESTATÜR MEME:
Yorumlar