Kendimizce parlak olduğunu düşündüğümüz oysa her yeri aynı olan gölün sol tarafına doğru yol aldık. Hepimiz bir tedirginlik içerisindeydik yinede ilk yudumu aldık. Bir şey olmadığını görünce doğru suyu bulduğumuzu düşündük. Şişelere doldurduk, yüzümüzü yıkadık.
Fakat Zavir olayı daha ileri boyuta taşıdı…
Zavir: Omay hadi içine girelim.
Omay: Hayır saçmalama Zavir, yüzme bilmiyoruz bile.
Zavir: Ben biliyorum Vina’ya sor her yaz denizdeyim.
Vina: Hayır abi bence girmemeliyiz ve çok geç oldu gidelim.
Zavir: Sizde ne korkaksınız be göstereyim şimdi size nasıl yüzülür. Burası derin bile değildir zaten.
Omay: Zavir gidelim hadi!
Zavir: Hayır, o kadar geldim yüzmeden çıkmam!
Zavir üstünü başını çıkarıp suya atlamıştı. Hiç bir sorun yoktu yüzmeye eğlenmeye devam ediyordu. Omay ve Vina ya doğru su fırlatıyor kahkahalarının ardı arkası kesilmiyordu. Ta ki…
Zavir: AHH!!
Omay: Zavir!! Ne oldu iyi misin?!
Zavir: Ayağım ayağıma bir şey oldu!
Omay: Ne, ne!
Vina: ABİ!!
Omay ve Vina telaş içinde ağlamaya başlamışardı ve deli gibi onu kurtarabilecek bir şeyler aramaya kouulmuşlardı. Korkudan ayakları tutmayan Omay kan ter içinde kalmış eli ayağına dolaşmıştı.
Zavir: Hahahahah!!
Omay: ??
-Ne yaptığını sanıyorsun sen Zavir?!
Vina: Abi sen salak mısın bir şey oldu sanıyoruz sen gülüyorsun?!
Çık hemen oradan, biz gidiyoruz!
Zavir: Yaa amma tantana yaptınız be!
Siz gidin ben daha buradayım.
Omay: Saçmalama Zavir beraber geldik beraber gideceğiz!
Zavir: Gidin gidin hadii!
Vina: Omay hadi biz gidelim bu salak burada kalsın korkudan tirtir titreyerek gelir birazdan.
Omay: Bilmiyorum bırakmalı mıyız?
Vina: Hadi gidelim sinirimi bozuyor böyle şaka mı yapılır.
Omay: …Tamam.
Omay: Zavir biz gidiyoruz gelmeyeceğine emin misin?
Zavir: Evett, siz gidin!
Omay: Pehh, tamam gidiyoruz.
O sırada kalbim sıkışmaya başlamıştı. Zaten rahat değildim. Bırakmaya gönlüm el vermiyordu. Kendimi sorumlu hissediyordum çünkü onlara bu efsaneden bahsedip buraya sürükleyen akıllarını dolduran bendim.
Biz dağ yoluna doğru yukarı çıkmışken aşağı baktığımda Zavir’in el salladığını ve hareketli olduğunu gördüm. Bende ona el salladım. Oysa bilmiyordum ki o onun son çırpınışlarıymış…
Vinayla ben evlere dağıldık fakat akşamında deli gibi kapı çalınmaya başlamıştı.
Vina: Omay, kapıyı aç!!
(Omayın annesi Dinas kapıyı açar.)
Vina: Teyze Omay ile görüşebilir miyim.
Dinas: Tabii kızım odasında gel içeriye.
(Vina alelacele odaya girer ve ağlayarak…)
Vina: Omay…Omay abim, abim hâlâ dönmedi evdekiler endişeli bir şekilde onu arıyorlar ama ulaşamıyorlar ben yalan söyledim. Biz beraber değildik dedim o bizi satıp başka arkadaşlarıyla dışarı çıktı dedim!
Şok olmuştum ellerim ve ayaklarım buz kesmişti. O an beynimde o son anı bir şimşek gibi çakarak büyük bir acıyla gözlerimin önüne inmişti. Yutkunamıyordum bile…
Omay: Neler söylüyosun Vina, sakin ol sakince anlat!
Vina eve vardıktan sonraki olan olayları anlatır. Omay’ın elleri titremeye başlar ve sürekli saçlarıyla oynar parmaklarını ısırır içi hafif hafif ama büyük bir acıyla titrer.
Vina: Ne yapacağız Omay ya abim…geri gelmezse.
Omay: Saçmalama, yine bize şaka yapıyor olmalı ama bu sefer onun yanına bırakmayacağım bu nasıl şaka!
Bunu diyordum ama içimdeki olumsuz düşünceler beni yiyip bitiriyordu. Kendime bile inanamıyordum, sadece inanmaya zorluyordum. Zavir’e bir şey olmadı olmayacak…
Biz bunları konuşurken kapıdan annem bizi gizlice dinlemeye başlamış olan biten her şeyi duymuştu. Ağlayarak içeri girdi ve “Siz neler söylüyorsunuz ne saçmalıyorsunuz” diye bağırmaya başlamıştı. Hemen üstünü başını bile değiştirmeden Zavir ve Vina’nın annesi Tivan teyzenin yanına gitti.
Olan biten her şeyi ona anlattıktan sonra Tivan teyze sinir krizi geçirdi. Bana bağırmaya başladı herkes bağırıyordu. Haklılardı sesimi çıkaramazdım benim suçum benim hatamdı…
Çok geçmeden polis ekiplerine haber verildi. Bize sorular soruldu nereye gittiğimizi anlatmıştık. Korkuyordum, her şeyden önce kendime inandırmaya çalıştığım Zavir’ in yine bize bir şaka yaptığının yalan olmasından korkuyordum…
Ve o karanlık akşamda en yakın arkadaşım olan Zavir’in cansız bedeni, gecenin karanlığının üstüne kat be kat siyah örtüler sermiş çığlık feryat sesleri gökyüzünü kaplar olmuştu.
Ağlayamadım… Sesimi çıkaramadım sadece birilerinin bana biraz daha bağırmasını bekledim. Suçluydum ceza verilmeliydi ancak bu şekilde belki Affolabilirdim…
O gün anladım ki bu gölde iyi ruh olan Yumin olmadığı kesin ve bi o kadar kesin olanda kötü ruh Humin’in orada hüküm sürdüğü en değerli arkadaşımı benden alıp götüren o Yakit gölü asla unutamayacağım bir yaraya dönüştü. hatırladıkça tekrar kanayan ve asla geçmeyen…
O zamanlar iyice içime kapanmıştım. Hiç konuşmaz olmuştum.Vina da evdekilerin sözlerine ve duyduklarına inanarak beni suçlamaya başlamıştı. Benimle konuşmuyordu. Suçlunun ben olduğumu oraya gitmelerini benim söylediğimi her şeyin benim yüzümden olduğunu söylüyordu ve haklıydı da…
O zamanlar bu şekilde harap bitap geçti. Annem de bana ilk başlarda uzak durmuştu ama dayanamadı, her şeyin benim suçum olmadığını söyleyip durdu. Her ölümün bir sebebi olduğunu bu sebepler bir kişinin üstüne yıkılamayacağını… Ne kadar kendimi affetmesem bunu kabullenemesemde annem beni biraz daha rahatlatmıştı. O zaman ilk defa göz yaşlarına boğulmuştum. Tivan teyze yıllar geçmesine rağmen oğlunun acısını unutamadı ve beni affedemedi. Fakat Vina yaşı ilerledikçe hata yaptığını düşünerek benden özür diledi. Tekrar eskisi gibi olamasakta görüşmeye devam edebilir miyiz diye sordu. Bunları duymak beni az da olsa rahatlatıyordu ama içimden bir ses hala katil olduğumu bana hatırlatmayı kesmiyordu. Zaman su gibi akıp geçti. Bu duygularımı bastırmamın en güzel yolunun kendimi sevecen, mutlu mesut, şen şakrak, her şeyi dalgaya alan bir insan olarak göstermekte buldum. Herkesi güldürmeye çalışan derslerinde başarılı eğlenceli bir karakter çok hoş değil mi? Ama içimdeki tufanları, bu halimde bile benden başkası bilemez ve bilmemeli…Ölene kadar sırtımda yükleneceğim bir yük bu.
Omay: Neyse o zaman Vina, sana iyi dersler ben gidiyorum.
Bu arada bugün çok güzelsiniz hanımefendi, söylemeden edemeyeceğim.
Vina: Her zamanki halim tabii ama sizde çok gevşeksiniz.
Omay: Bu da benim her zaman ki halim 😉
Vina: İyi hadi görüşürüz.
Sınavlara bir bir girilip çıkıldı ve gün bitmişti. Omay’ın aklına gelen bu hoş olmayan hatıralar gün boyu beynini kemirip durmuştu. Mutlu sanılan maskesinin altında…
Omay: Ahh, bugünde bitti.
-Omay eve mi gidiyorsun bizle gelmek ister misin?
Omay: Hayır kızlar ben tek tabanca takılmayı seven bir adamım size iyi eğlenceler.
-Pff, tamam görüşürüz.
Omay: Görüşürüz.
Omay sallana sallana derin düşünceler içerisinde eve yürümeye koyulmuştu. Kendini o kadar kaptırmıştı ki bir araba çarpsa ancak o zaman kendine gelebilirdi.
O sırada köpeklerini gezdirmeye çıkan bir kadınla karşılaştı.
Omay ne zaman bir köpekle karşılaşsa köpekler ona deli oluyordu. Genelde hepsi sahibini bırakıp direk ona doğru koşarlar ve üstüne çıkıp her yerini yalamaya başlarlardı.
Kadının köpeklerinden birisi Omay’ı farkeder farketmez havlamaya başladı ve elindeki diğer iki köpekte Omay’ı farkedince sahiplerinin elinden kurtularak annelerini görmüşçesine Omayın üstüne atladılar.
Omay: Ovv ovv şunlara bakk!!
Ne sevimlisiniz siz!
-Aman Allahım bu ne hız inanamıyorum çok özür dilerim!
Omay: Yo yo problem değil çok sevimliler.
-Asla böyle bir şey yapmazlardı, ne oldu anlamadım.
Omay: Köpekler beni çekici buluyor hepsi bana aşık merak etmeyin.
-Hahaha cidden mi? Köpeklerim çok seçicidir normalde. Üçü birden size onay verdilerse demek ki sizde özel bir şey var.
Omay: Benim kadar özeli zor bulunur tabii kaliteden anlıyorlar.
-Haha çok komiksiniz, üniversite öğrencisi misiniz?
Omay: Evet, efendim. Adım Omay. Saygı eki kullanmanıza gerek yok ben sizden küçüğüm.
-Pekala Omay memnun oldum.
Omay: Sizin adı-
-Ovv bu da ne?
Köpeklerden birisi ağızında bulunan bir şeyi Omay’ın eline bırakmıştı. Salyalardan ötürü ilk başta ne olduğunu anlayamamıştı fakat bu zümrüt yeşilinde, çok parlak derin işlemeleri ve mabede benzer bir yapı bulunduran ilginç bir yüzüktü…
Omay: Oh Bu da ne bana mı veriyorsun?
-Özelsin demiştim.
Omay: Ne, nasıl?
Omay tekrar yüzüğe bakmaya başladı. O kadar büyüleyicidi ki gözlerini ayıramıyordu. Her detayı ayrı bir incelikle donatılmıştı. Kafasını kaldırdığı an ise kadını ve köpekleri etrafında görememişti.
Omay: Ne, nasıl? Neredeler?
-Heyy neredesiniz?
-Hanımefendi?
-İnanamıyorum bu ne hız. Gerçi o köpekler herkesi sürükleyerek götürebilir.
-Ama o dediği son şey “Özelsin demiştim” Ne demeye çalıştı?
-Ah her neyse yüzüğe aşık oldum. İleride ki gönlümün prensesine verilmeye değer bir yüzük.
Omay sabahki düşünceleri aklından silmiş bir şekilde yüzüğü inceleyerek evin yolunu tuttu. O sırada alelacele hızla ilerleyen bir adam Omay’a çarptı ve yüzüğü elinden düşürdü.
Omay: Ahh yüzük!
-Afedersiniz!
Omay: Yüzükk nereye gitti?
-Ah özür dilerim bir şey düşürmenize sebep mi oldum. Nasıl bir şeydi?
Omay: Çok güzel işlemeleri olan zümrüt benzeri taşlarla kaplanmış bir yüzüktü.
-Ah acelem var ama yardımcı olmaya çalışayım çok üzgünüm.
Omay: Oh problem değil.
Omay her yerlere bakındı fakat yüzüğü bulamadı. Sonrasında cebinde bir şişkinlik hissetti. Elini cebine attığında ise hayrete düştü çünkü yüzük cebindeydi.
Ah inanamıyorum cebimde mi, düşürdüğüme yemin edebilirim nasıl olur?
Farketmeden cebime mi attım acaba kafayı mı yiyorum ne oluyor be?
Adama da iki saattir arattırdım ayıp olmasın yerden bulmuş gibi yapayım.
Omay: Ahhh işte buradaa buldum!
-Ah buldunuz mu?
Omay: Ah evet işte burada.
-Ne, nerede?
Omay: İşte elimde.
-Çocuk sana kibarlık ettim diye beni aptal yerine mi koymaya çalışıyorsun?
Omay: Efendim?
-O bomboş gösterdiğin elini kırarım senin, işim olmasına rağmen durdum yardım ediyorum ve sen benimle dalga mı geçiyorsun?
Elimde kalmadan önce defol git!
Omay: Ne, ne anlamıyorum yüzük burada işte görmüyor musun?
Adam elini kaldırdı ve tam çantasını fırlatacakken Omay topukları yağlayan bir tazı gibi oradan kaçtı.
Omay: Tamam ben biraz çatlak olabilirim belki ama varolan bir şeye yok diyen bu adam beni ikiye katlar.
-Kör müsün birader burada işte!
O sırada evin yakınlarında Vina’yı görünce hızla ona doğru koştu ve yüzüğü göstermeye karar verdi.
Omay: Vina!!
-Bekle!
Vina: Ne oldu, ne bu telaş bir soluklan.
Omay: Hahh hahh bu-bunu görüyor musun nasıl sence?
Vina: ….
-Güzel.
Omay: Ahh görüyosun değil mi, deli değilim işte adam manyak?!
Vina: Evet yaratılan her el güzeldir.
Omay: Ne?
Vina: Yaratılan her el güzeldir diyorum elini göstermiyor musun?
Saçma bir soru ama sen sorduğun için yadırgamıyorum çünkü senin normal halin de böyle.
Omay: Vina bir saniye. Sen sadece elimi mi görüyorsun?
Vina: Başka ne görmem lazım?
İnanamıyorum neler oluyor? Bu yüzük neyin nesi?
Omay: Ahh tamam bir şey yok seni test ediyordum güzel bir cevap verebilecek misin diye?
Vina: Testinizden geçtim mi bari hocam?
Omay: Evet, evet neyse ben eve gidiyorum.
Vina: Ah tamam görüşürüz.
Bugün daha bir manyak bu çocuk ama bakalım ileride çıkar kokusu.
Omay hızla eve geldi ve kendini koltuğa doğru attı. İçi hiç rahat değildi. Bu nedenle yüzüğü kendinden uzaklaştırmaya karar verdi. ilk olarak yere düşmesi sonrasında cebinden çıkması kimsenin görmemesi üzerine fena ürpermişti. Tam evden çıkacakken…
Dinas: Omay.
Omay: E-efendim?
Dinas: Nereye?
Omay: Sanırım bizim bahçeye yavru kedi gelmiş de ona bir bakmaya çıkacaktım.
Dinas: Tamam, çabuk gel yemek hazır.
Omay: Ah tamam.
Tam dışarı çıkacakken Omay’ın annesi…
Dinas: Dur, senin o elindeki…
Omay: B-benim elimde ki mi, bu mu?
Ah Anne sen görüyorsun işte bu!
Dinas: O çizik ne öyle nerede yapmayı başardın?
Omay: Ne çiziği?
Dinas: Elin diyorum farkında değil misin?
Omay: Ha?
Oha lan bu çizik nereden çıktı?
Ah belkide o adama çarptığım zaman olmuştur.
Omay: He bu mu, önemli bir şey değil merak etme farketmeden sürtmüştüm elimi.
Dinas: Getir bir bakayım.
Omay elini uzattı bir yandan da yüzüğü göstermeye çalışıyordu. Belki bir umut annesi yüzüğü görüp tepki verirdi fakat…
Dinas: Az daha dikkatli olsana, çok kötü değil ama içim bir kötü oldu.
Omay: Tamam daha dikkat ederim.
-Anne?
Dinas: Efendim?
Omay: Farklı bir şey var mı sence elimde?
Dinas: Nasıl?
Omay: Hani parlak bir şey yok mu?
Dinas: Ne diyorsun be?
Omay: Ahahah şaka yapıyorum ya neyse elimle işin bittiyse çıkıyorum ben gelirim birazdan.
Dinas: Pansuman yapsaydık mikrop kapmasın.
Omay: Gelince hallederiz zavallı kedi beni bekliyor!
Dinas: Tamam acele et!
İNANAMIYORUM GÖRMÜYOR!
Yok etmem lazım bunu hemen. Çapa neredeydi?
Omay çapayı bulurbulmaz hunharca kazmaya başladı. İçini bir korku salmış deli gibi kazıyordu. Derin bir çukur açıp yüzüğü gömdü. Sonrasında rahat bir nefes aldı.
Omay: Ohh böyle absürt şeylere inanmam ama bu beni korkuttu. Ne saçma bir durum bu lanetli midir nedir kehânetli veya efsaneli. Değişik şeylerden uzak duruyoruz! İzci sözü!
Omay sallana sallana eve geri girdikten sonra ailecek yemeklerini yediler. Sohbet muhabbet içerisinde güzel bir akşam yemeğinin ardından herkes kendi alanına doğru çekildi.
Omay: Sonunda bugünde bitti…
Saat gece yarısı 2’ye gelirken Omay hala uyumamış en sevdiği fantastik romanlardan birinin akışına kapılmış ilerliyordu. Sonrasında saate baktığında uyuması gerektiğini fark etti ve söylenmeye başladı. O anda…Arkadan gelen parlak bir ışık gözünü alıyordu.
Omay: Ah bu ne?
-Nereden geliyor?
Komidinin üzerinde bir şey yanıp sönmekteydi. Kafasını çevirir çevirmez gördüğü şey ise gömdüğü zümrüt yeşili yüzüktü…
Omay: LAN NE OLUYOR?!
-SEN NEREDEN ÇIKTIN?!
-Olamaz olmaz ne yapacağım, neler oluyor, bu ne be?!
Alelacele aldığı yüzüğü camdan dışarıya fırlattı ve korkuyla yatağa kuruldu.
Omay: Bir şey görmedin oğlum sen hayal ürünün bu bir şey yok!
Bu olan olayı düşünüp unutmaya çalışırken uykuya daldı fakat saat 4 sularında kulak tırmalayan bir ses ile yerinden hızla sıçradı. Uyandığında ise gördüğü şey dışarı fırlattığı zümrüt taşı benzeri yüzüktü. Korkuyla yüzükten uzaklaştı ve kulaklarını bastırıyordu. Ses dayanılmaz derecede kötü bir hâl almaya başlamış sanki kulak zarlarını patlatacak kadar farklı bir frekanstaydı. Hemen yatağından kalktı ve yüzüğü bu sefer daha uzak bir yere göndermeye niyetli bir şekilde aşağıya indi. İndiğinde ise…gökyüzünü kaplayan o yeşil parlaklıkla göz göze geldi…
Omay: AMAN YARABBİ BU DA NE?!
-NELER OLUYOR KAFAYI YİYECEĞİM?!
Olduğu yerde çakılı kalan Omay bir ses duydu. Etrafta da kimseleri göremiyordu. Sanki tüm insanlık yok olmuş dünyada tek kalan o gibiydi. O esnada gökyüzünden gelen derin sesle irkildi.
“Zuhan’ın oğlu Rudol”
Omay: Ne? Zurna’nın oğlu Ramo mu?!
Yüzük üç boyutlu bir şekil almaya başlamıştı.Üzerinde ki mabed yükseliyor ve mabedin içinde kendine bakan birini görmeye başlamıştı…
Ve fısıltılar tüm alanı kaplıyor onu boğuyordu.
-Yüzüğü tak…
Omay: Başlayacağım yüzüğünüze defolun be, bu ne böyle?!
-Yüzüğü Tak…
Omay’da aynı anda tekrarlamaya başlamıştı.
Omay: Yüzüğü takmalıyım…
Yüzüğü takan Omay neler olacağından bir habersizdi. Dehşet verici acıyı tüm iliklerinde hissediyordu. Yere yığılıp yuvarlanmaya başladı. Yüzük parmağını ele geçiriyor ve tüm zerratına işliyordu. Her yer kan kokusuyla kaplandığı anda midesi bulanmaya başlayıp öğürmeye başlamıştı.
Omay: Öğk, Ahh bu ne, ne oluyor öleceğim?!
-Yeter, yeter!!
O an hayalle karışık kısa bir an içerisinde Zavir’i gördü.
Omay: Zavir…
Sonrasında gökdeki yeşillik yüzükle aynı anda yanıp sönmeye başladı. Gittikçe hızlanan bu devinim en sonunda göz kamaştırıcı bir ışık hüzmesiyle her yeri kaplamıştı.
O an Omay gözlerini açtığında kendini çok sıcak, yemyeşil bir vadide buldu. Her yer olabildiğince yeşil ve sıcaktı. Bu sıcaklıktan normalde bunalması gerekirken ilginç bir şekilde oradayken hoşuna bile gitmişti. O esnada gözüne iki insan ilişti. Anlık heyecanla yanlarına hareket etmeye çalıştı fakat kıpırdayamadı.
Neden kıpırdayamıyorum burası neresi?!
Kızıl küt saçları olan minik yüzlü bembeyaz tenli kızla göz göze geldiği o an kalbi sıkışmaya başladı. Sonrasında da siyah saçları olan mavi gözlü diğer çocuğu görünce ne bir kelâm edebildi ne de hareket ama ona baktığında içindeki derin öfkenin kabardığını hissedebiliyordu.
Neler oluyor ben kimim ve neredeyim?!
Yorumlar