Sağında deniz, solunda ise ölüye benzeyen bir orman…iki uyumsuzluğun tam orta sınırında siyah kumlarla buluşan bir çift kar beyazı ayak…
Zenya, Arat ve Omay’dan ayrıldıktan sonra hiç bir plan kurmadan dümdüz yürümeye başlamıştı.
-Ah,acaba sol tarafa doğru gitmeli miyim?
Denizde yüzebileceğimi düşünmüyorum ne kadar uysal görünsede çok korkunç.
Bulunduğu yerin havası hafif basık çok boğucu olmayan ama ruhen iç yoran, ilk bakışta her şeyin ölü olduğunu düşündüren fakat sonrasında bu ölüm ortamında da yaşam bulunduğunu ve izlendiğini hissettiren esrarengiz bir ambiyansla kaplıydı.
Zenya uzun uzadıya yürüdükten sonra hiç bir yere varamadığını farketti.Bir yandan ormanlık kısma yönelmesi gerekiyor gibi hissediyor ama diğer yanı gitmemesi gerektiğini fısıldıyordu.
Tekrar yüzüğüne basarak aynı şiiri okumaya başladı.
Ölümlerin prensesi,
Selam durdu ona tüm ölüm vadisi.
Buradaki yegane amacı,
Bulmaktır sinsi Bilgesini.
Belki ağaçların altında saklı,
Belki de kafanda paslı,
Kanma hileli fısıltısına,
Yolundan saptırır sakın ha!
Kırmızı ışığı gördüğünde
Umut yeşersin içinde
Ruhların Kraliçesidir Redia dediğinde;
Tüm ölüler olur emrine amade.
-Sinsi Bilge…?
-Bunu mu bulmam gerekiyor ama bu ne bir şahıs mı yoksa eşya mı?
-Belki ağaçların altında saklı…
Belki de kafanda paslı. Yani…?
-Hiç bir şey anlamadım.
-Ağaçlardan bahsettiğine göre buraya gitmeliyim cesaretimi toplamam gerekiyor.
Zenya en sonunda kalkıp Ormana doğru yürümeye başlar.
-Ah,burası ürkütücü bir yer esasında. içimden bir ses gitmemem gerektiğini söylesede aşırı bir rahatsızlık duymuyorum ilginç…
Zenya yürür,yürür ve yürür asla farklı bir şey göremez.En sonunda bir ağaca yaslanır orada oturup etrafı incelemeye başlar.
-Ah,yoruldum…Nasıl hiç bir şey olmaz şimdi ne yapacağım?
Diğerlerinden de ayrıldım.
O an yaslandığı ağaç şu nameleri söyler;
“Kraliçemiz Redia’ya selam olsun.”
İliklerine kadar korkuyu hisseden Zenya hemen sürünerek geri çekilir bir müddet bekledikten sonra yerdeki kurumuş yapraklarda aynı şeyi dillendirmeye başlar.
Kafası karışan aynı zamanda anlam veremeyen Zenya çığlık atmaya başlar.
-YETER!!
-KESİN SESİNİZİ!!
Bu sesten sonra etraf durulur ve tekrar o ölüm sessizliğine bürünür.Sanki hiç bir şey yaşanmamış gibi çıt bile çıkmaz.
-Neler oluyor anlam veremiyorum?!
Ölümlerin Efendisi Redia;
benim yüzüğümden çıkan isim her yerde duyduğum bu isim…
bana söylenmekte.
-Ne yapmalıyım?!
O sırada bunlarla kafasını yorarken ileride ağaçların arkasında bir parlaklık fark eder.
Yavaşça ayağa kalkar ve emin adımlarla ilerlemeye başlar.
-Bu da nedir? Yanıp sönüyor sanki gelmemi ister gibi.
Gitmeli miyim?
-Gitmezsen ne yapacaksın sanki,hiç bir şey yok ve bulamadın.
Artık daha hızlı adımlarla kendine doğru gelen o ışığı takip eder.
Vardığında ise çok yaşlı bir ağaca yaslanmış derin çiçek işlemeli yakutlarla donatılmış tertemiz bir ayna görür.
İlk başta karşısına geçmek istemez. uzun bir süre uzaktan izler fakat hiç bir şey olmadığını görünce cesaretini toplar ve aynaya doğru usulca ilerler.
Yavaş yavaş ellerini aynanın dış hattında gezdirir bu taşlar yüzüğündeki taşlar ile aynıdır.
-Ne kadar büyüleyici…
Aynaya hayranlıkla bakmaya dalmışken birden yüzüğü yanıp sönmeye başlar…
Ayna artık kendini yansıtmıyordu ve kıpkırmızı bir hâl almıştı.
Zenya heyecandan ne yapacağını bilemez halde kaçmayı düşünürken o an aynadan hafif bir silüet görünür…
Uzun boylu,sırma gibi uzun ipek beyaz saçları,tavşan kanı kadar koyu yakut kırmızı gözleri,onu büyülemişti.
O kadar soluk beyaz tenliydi ki yaşayan bir ölüyü anımsatıyordu fakat o çok güzeldi…tülden bir elbise içinde zarif bir kuğu gibiydi.Nar tanelerinin içinde tuttuğu o kırmızı su sanki dudakları içerisinde toplanmıştı.
Aynaya doğru elini uzatıp Zenya’ya;
-Demek sensin…Benim ş-
Zenya istemsizce ona doğru ulaşmaya çalışır ve aynaya elini uzatır.
o anda aniden dehşetli bir kuvvet onu aynanın içerisine doğru itmeye çalışır.
-Ah,Ağh noluyor!!
-Kimsin sen!
Bu da ne arkamda ki de kim çok güçlü!
Zenya öyle sıkışıp kalmıştı ki nefes nefese korku içerisinde direnmeye çalışıyordu.
Yüzük bozulmuşçasına yanıp sönmeye devam ediyordu.
Ve o kelimeler istemsizce ağazından dökülmeye başladı…
-Emrediyorum sizlere,gömülüp adı unutulanlar!
Kalkın ve Kraliçeniz Redia’ya sadakatinizi gösterin!
Aniden her yer sallanmaya başlar.Bu denli şiddetli bir sallantı dünyada olsa kıyamet sanılabilirdi.
Yerler hareketlenmekteydi.Elleri titriyor ve tiz çığılık sesleri kulakları tırmalıyordu…
Yer kabuğu hafif hafif aralanır ve dört ölümlü ruh hızlıca Zenya’nın yanına doğru gelir.
Zenya az önce ne söylediğini ve ne yaptığını tam hatırlamamaktadır fakat ruhları görünce bağırmaya başlar.
Zenya: AAAAAAAAHHH!
-HAYIR HAYIR OLAMAZZ,NASIL?!!
O sırada hala arkasındaki anlamsız kuvvete direnmeye çalışan Zenya büyük bir rahatlama hisseder itici güç kaybolmuştur. oracıkta yere oturur kalır.
Olaylara anlam veremeyen Zenya arkasını döndüğünde üçü yüzüne dahi bakılmayacak kadar çirkin biri ise baktıkça ömrüne ömür katacak kadar güzel dört ruh önünde eğilmekteydi.
Zenya: N-ne neler oluyor?!
-Sizde nesiniz böyle?!
Ruhlar hiç ses çıkarmaz.Hiç bir yerden hiç bir şekilde cevap alamayan Zenya öfkelenir sinirli bir şekilde bağırır.
Zenya: SİZ NESİNİZ KONUŞUN!!
Ruhlar tedirgin bir şekilde birbirlerine bakarlar ve güzel görünen ona cevap verir.
-Sizin emrinize amadeyiz kraliçem.
-Ne?
Diğer üçü söze girişir.
-Buraya bizi siz çağırdınız Ekselansları.
-Evet siz çağırdınız.
Zenya: Ben mi,hayır öyle bir şey yapmadım!
Üçü birbirlerine bakarak aralarında konuşmaya başlar.
-Kendini bilmiyor mu?
-Hatırlamıyor mu neler oluyor?
-Kendisi çağırdı ona itaat etmek zorundayız.
-Acaba deli-
Tam bunu söyleyecekken Bebek kadar temiz görünen safi Ruh hepsini ezer ve hadlerini bildirir.
-O bizim kraliçemiz.Görmüyor musunuz yüzüğü ahmak ahmak konuşmayı kesin ben onu her haliyle tanırım.
Zenya: Neler oluyor?!
Temiz ruh sordu.
-Efendim hiç bir şey hatırlamıyor musunuz?
Zenya:….
-Size en baştan her şeyi anlatamam belki ama bazı şeyler hakkında yardımcı olmak isterim kraliçem.
Zenya: Beni tanıyor musunuz? Kimim ben?
-Siz benim…
Kurtarıcımsınız…
Zenya: Efendim?
-Dediğim gibi size her şeyi söyleyemem belki ama sizinle olan anılarımı anlatabilirim.
-Benim adım Lumin bu yanımdaki üç şahıs ise birer isme sahip değiller.
Zenya: Neden?
Lumin: Yaptıkları iğrençlikler ve hayatlarının kirliliğinden iğreniyor ve böyle yaşam sürenlerin ruhuna bir ismi layık görmüyorsunuz.
Zenya:….
Lumin: En baştan anlatıyorum Leydim.
Benim adım Lumin, küçük bir şehirde ailesiyle yaşayan mutlu bir kız çocuğuydum.Günlerim kahkahsız geçmezdi.
Bahçe işleriyle uğraşan kendine yetebilen bir aileydik iki küçük kız kardeşim vardı.
Böyle dolu dolu geçen günlerimizden bir gün ben yine bahçe işleriyle uğraşıyordum sonrasında bir adamın bana seslendiğini duydum.
-Hey bakar mısınız!
Ah ne oluyor?
Lumin: Buyrun?
-Afedersiniz buraya yeni atanan sınıf öğretmeniyim.Acaba okul nerede biliyor musunuz?
Lumin: Ah,tabii biliyorum bu yolu takip edin oradan sonra sağa dönerseniz karşınızda olacak.
-Ah,çok teşekkür ediyorum.Adınız neydi?
Lumin: Adım Lumin efendim.
-Çok memnun oldum.
Uzun boylu dikkat çeken söylemekten çekinsemde iyi görünüşlü temiz bir adama benziyordu.
Onu görebilmek için bazen kardeşimi okula bırakmaya ben gider olmuştum.Bana karşı çok kibardı.
Zaman böyle böyle geçti biz gizlice görüşür olmuştuk.O farklı bir şehirde yaşadığını söylemişti benimle evlenmek istediğini hep dile getiriyordu.
Sonrasında bu konuyu aileme açmaya karar vermiştim.Ailemde bir öğretmen olduğu için onu seviyorlar diye düşünüyordum.
Ama o akşam bana şu cevap verilmişti…
-Hayır olmaz.
Lumin: Baba?!
Neden?!
-O kadar uzak bir şehre seni gönderemem.
Lumin: Ama neden zaten evlendikten sonra her kız evini terk etmiyor mu?!
-Hayır dedim o kadar o adamlada görüşmeyi bırak!
Günlerce odamdan çıkmadan sadece ağladım.En sonunda bir karara vardım onunla kaçacaktım…
Her şeyin planını kurmuştuk ve vakit gelmişti evimi terk etmiştim.
Ama her şeyin daha kötü olacağını asla bilemezdim…
Onunla aram iyiydi mutluyduk fakat annesi ve kardeşi bana kan kusturuyordu.
O evde yok iken bana yaptıklarını ne kadar anlatsamda bana inanmıyordu dövüyor vuruyordu.
Evime ziyarete gitmek istediğimi söyledikçe erteliyor izin vermiyordu. Sanki o tanıdığım adam değilde başka birisiydi.
Annesi asla yaptığım hiç bir işi beğenmezdi akşamaları da hiç bir şey yapmadığımı ve ona vurduğumu söylerdi.O kadar piskopat bir kadındı ki kendi kendine kollarını morartıp bana iftira atmaktan çekinmezdi.Havanın kararmasından korkar olmuştum güneşin battığını görmek bana acı veriyordu.O karanlık gecenin dayağı ve acısı asla dinmiyordu.
Zamanlar böyle geldi geçti, Ürkek bir kedi gibiydim artık ne sesim ne soluğum çıkıyordu.Dayaklar artık acıtmıyordu hatta vurulmadığında rahatsız hissetmeye başlamıştım.
Ve o dehşetli günlerin arasında gönlümü ısıtan sıcacık güzel bir haber aldım.
-Hanımefendi tebrik ederim hamilesiniz!
Lumin: Efendim?
-Diyorum ki bir bebeğiniz olacak!
Lumin: Ah,benim mi…?
İnanamıyordum asla böyle bir şey düşünmemiştim hayali bile yoktu.O kadar heycanlanmıştım ki belki bu bebek bizim kurtuluşumuz olurdu…
Eve gidince ilk ona söyleyeceğim bakalım tepkisi ne olacak?
Heyecanla eve giden Lumin acımasız kayınvalidesi ile karşılaşır ama asla tedirgin değildir.
Lumin: Anne ben hemen hazırlıyorum yemekleri sen zahmet etme!
-Sen hazırlayacaksın zaten ben mi hazırlayacağım?!
O sırada dışarıdan Lumine seslenen bir ses gelir.
-Lumin hanım!
Ah bu da kim?
Lumin: Efendim?!Buyrun.
-Ah,merhaba ben doktorun asistanıyım eve geçerken size bunları iletmemi istedi malum hassas bi-
Lumin: Şş lütfen sessiz olun.
-Ah,üzgünüm bir sorun mu var?
Lumin: Kimse duysun istemiyorum sürpriz yapmak istiyorum.
-Ah,anladım bunları size teslim edip gidiyorum o zaman siz incelersiniz anlamadığınız bir şey olursa hiç çekinmeden sorabilirsiniz.
Lumin: Çok teşekkür ederim iyi akşamlar.
Onları arkadan sinsice dinleyen kaynanası oğlunu aldattığına inandı ve fırsatın bu fırsat olduğunu düşünerek hemen oğlunun gelmesini bekledi.
Akşam oldu hava karardı. Lumin ilk defa heyecanla havanın kararmasını bekler olmuştu yerinde duramıyordu.
Her işi halletmiş eşinin odalarına gelmesini bekliyordu. Fakat asla tahmin edemeyeceği bir şey olmuştu…
Sinirle kapıyı açan adam eline ilk geçen sert bir bibloyla kafasına vurmuştu. Ardı arkası kesilmeyen tekmeler hiç soluksuz devam ediyordu.Lumin’in anlam verememesi bile bir kaç saniye sürmüştü çünkü artık bilinci kapanmıştı…
Sabah gözlerini açtığında bembeyaz bir yerdeydi.yanında eşinin ağladığını gördü tam ne oldu diye soracakken dün akşamın kirli anları aklına bir bir doldu ve diyebildiği tek şey…
Lumin: Çocuğuma bir şey oldu mu…
-L-lumin b-ben…
O an kendini kaybeden Lumin etrafında bulunan her şeyle saldırmaya başladı. Sürüklene sürüklene eline geçirdiği kalemi kocasına saplamaya çalıştı fakat çevredekiler tuttuğu için başaramadı.
Lumin: Hayvan herif!!Ben umrunda değilim zaten doğmamış çoçuğunda mı umrunda değildi!
-B-bilmiyordum Lumin üzgünüm…
Lumin: Ah,üzgün müsün duydunuz mu beyefendi üzgünmüş hahaha?!
Sinir krizleri geçirmeye başlayan Lumin tekrar baygınlık geçirmişti.Hastanede bir kaç gün vakit geçirdikten sonra taburcu olma vakti gelmişti kararlıydı artık o evde kalmayacaktı ama kendi evine nasıl gideceğini hiç bilmiyordu Babasının gitmeyeceksin sözlerini hatırladıkça içi içine sığmıyor dehşet bir şekilde ağlamaya başlıyordu.Acaba onu tekrar kabul ederler miydi?
Taburcu olduktan sonra şikayetçi olmadı çünkü hepsini kendisi öldürmek istiyordu.O eve gidecekti ve tam olarak iyileşene kadar bekleyecekti en sonunda da hepsini doğduğuna pişman edecek kadar acı çektirecekti.Tüm planı hazırdı…
Eşinin erkek kardeşi bu eve geldiği ilk günden beri onu hep rahatsız eden iğrenç bir insandı sürekli ondan uzak durmaya çalışıyordu çünkü ahlaksızın tekiydi abi kardeş çok iyi anlaşıyorlardı fakat Lumin bunları eşine anlatmaya çalıştığında asla dinlemezdi ve kardeşine iftira attığını söyleyerek dediklerine pişman ederdi.
Uzun zamandır farklı bir şehirde yaşamaya başlamıştı. Bu olayı duyunca onunda tekrar geleceğini öğrenen Lumin üzülmektense sevindi ölüm partisinden kaçamayacaktı.
Eve taburcu olduktan sonra Lumin’in eşi her olan biteni unutmuşçasına yakın arkadaşlarıyla beraber geziye çıkmaya karar verdi.Her yerini mahfettiği eşi hala iyileşmemişken…
Lumin sinirliydi bir kişi plandan sıyrılmıştı hemde en derin acıyı yaşaması gerekenlerden biri…
Eşi evi terk ettikten sonra asıl trajedi başladı…
Evin diğer erkek oğlu abisinin gitmesini fırsat bilip iğrençlikleriyle Lumin’in yanına gelmişti.
-Sayın yengeciğim bu ne hal?
Gerçekten ağlamak üzereyim.
Lumin: Git başımdan.
-Hadi ama geçmiş olsuna geldim.
Lumin: Git dedim!
Lumin hala kendi başına ayağa kalkamıyordu korkuyor ama belli etmemeye çalışıyordu.
-Abim gitti artık korkmana gerek yok.Ben sana ondan daha iyi bakarım.
Lumin: Sana git dedim şurdan! İğrenç pislik herif!
-Ahaha bana mı dedin?!
– İki kibarlık yaptık diye kendini bir şey mi sanıyorsun sen he?!
Yavaş yavaş Lumin’in üstüne yürümeye başlamıştı,Lumin ürkek bir kedi gibi köşeye sinmişti.
Sonrasında omuzlarından sıkarak zorla Lumin’i ayağa kaldırdı ve sarsmaya başladı.
-Bir daha söyle hadi pislik herif de!
Lumin: BIRAK BENİ, ANNE YARDIM ET!!
Tam o esnada hiç ummasada o kadının gelip kendini kurtaracağını düşündü.Evet bir kadın bir kadına yardım ederdi vicdanı olduğuna inanmıştı… fakat o pis cadı içeri bakmadan kapıyı da kilitleyip gitmişti…
-Ahaha şimdi ne yapacaksın sen kimi kime şikayet ediyorsun?!
Lumin’in ağlamaları durmaz ve en sonunda bir hamle yapması gerektiğine inanarak suratını var gücüyle ısırır.Elleri bacakları zor tutuyor olabilir ama bu onu parçalayamayacağı anlamına gelmiyordu.
Adamın suratı kan revan içerisindeydi…
-AHHHH SENİ PİSLİK CADI!!!
Adam Lumin’i tokatlamaya başlar.Sarstıkça sarsar en sonunda Lumin’i odanın sağında kalan pencereye doğru hızlıca fırlatır…
Aşağı düşen Lumin yarı bilinçli yarı bilinçsiz halde gökyüzüne doğru baka kalır…
Lumin: ÖHÖĞK ÖHÖĞK!
Mutlu olacağını düşündüğü yer onun sonu mu olacaktı…ya da sonu olabilecek miydi?
Anne ve çocuk hızlıca aşağıya iner ve Lumin’in hala nefes aldığını fark ederler.Korkmuş bir şekilde ne yapacaklarını tartışırlar.
-Bence gömelim oğlum başka türlü kurtulamayız!
-Hayır öldüğünden emin olmamız lazım! Ahh lanett ne yapacağız?!
Lumin’i tutup kaldırırlar ve sürükleye sürükleye kimsesiz bir alana ilerlerlediler. Çünkü ahlaksızlıklarını gecenin karanlığında gizlemek için acele etmeleri gerekiyordu…
İnin cinin top oynadığı kimsesiz bir yere getirdiler Lumin’i ve aşağalıkları bitmek tükenmek bilmiyordu.
Ardı ardına sopalarla vurmaya başladılar.
Acı içinde olan Lumin sadece ufak ufak sesler çıkarabiliyordu.O kadar yorgun bitkin ve çaresizdi en sonunda “Tık” diye bir ses duydu artık hissetmiyordu.
İki rezil varlık onu orada terk edip gitmişti.
Hava soğuktu ama bedeni algılayamıyordu…
Kendi intikamını boşverip bebeğinin intikamını alamadığı için kendini suçladı.
Lumin: Özür di-….
Gözleri buğulandı, elleri soğuk ve kimsesiz toprakta hareketsizce kaldı.Lumin bu hayata veda etmişti…
Tam her şey son buldu derken etrafı derin bir kırmızılık kapladı.
Beyaz saçlı kırmızı gözlü bu düyadan olmadığı aşikar bir kadın belirdi.
Hissedebiliyordu,onun çekimini…
-Buraya gel.
Lumin onu duyduğuna inanamadı. ölmemiş miydi…
İstemsizce…
Lumin: Emriniz olur Kraliçem dedi.
Beyaz saçlı soluk tenli kadın koyu kırmızı gözleri dolmuş bir şekilde Lumin’e sarıldı.
-Çok acı çektin ama bitti…Artık üzülmeyeceksin.
Lumin: Ah,Ne?
Lumin’in aklına kısa bir sürede yaşadığı hayatı akıverir ve sessizce ayakta dikilmekten başka bir şey yapamaz.
Lumin: Bitti mi?
-Evet.Artık benim yanımdasın.
Sessiz ortamın mülayim hali ansızın bir baskı hissi ile doldu.
Kırmızı gözlü kadın ölümü en minik zerrelere kadar hissettiren bakışlarıyla.
-Onların ölmesini istiyor musun?
Lumin biraz sessizlikten sonra şunları söyledi.
Lumin: Tek bir kez ölsünler istemiyorum on binlerce kez hissetsinler en nadide acıyı bile…
-Haha,işte benim kızım.
Ortam karardı ve kadın yok oldu Lumin artık bir bedene bağlı değildi istediği her ne varsa bağımsız hareket edebiliyordu.
Hemen o eve doğru gitti.
Ve gördüklerine inanamadı…
O gördüğü kadın oradaydı sanki başka bir şeye dönüşmüştü. Dehşet vericiydi. Lumin korkudan kıpırdayamıyordu.
Ev aniden tutuşmaya başlamış ve beyaz saçlı kadın içeri girmişti. Uzun bir süre içerden çıkmamıştı.
Lumin merak edip o tarafa doğru yöneldi.
Gördüğü şey üstüne sadece ağzını kapatıp kenardan izlemeye başladı.
Lumini camdan iten oğlan;
-Annee,Annee neler oluyor?!
-Ev yanıyor nasıl başladı,dışarı çıkamıyoruzz?!
-İMDAAAAATTT!!!!!
-YARDIM EDİN!!!!!
Asil bir yürüyüşle içeri giren Kraliçe tüm aurasını hissettirmişti.
-Peh yardım edin mi?
Sizi benim elimden kim alabilecek acaba?
-Benim güzel kızım on bin kez cezalandırılmanızı istedi çok yumuşak kalpli ben bu kadarla yetinebileceğimi zannetmiyorum…
-AHHHHHH SENDEE KİMSİNNN ANNEEE!!!!
-BİLMİYORUMM NELER OLUYORR!!
-Gelin bakalım buraya ucubeler,kendinizi fazla zeki ve güçlü sanıyorsunuz dimi hadi benimle de oynayın biraz.
-Yaratılan her canlı kusursuzdur.Siz, o canların en küçük parçasını bile yaratamayacak aciz pislikler! Nasıl bir canlıya böyle eziyet edebilirsiniz?!
-Siz kim olduğunuzu ve ne olduğunuzu sanıyorsunuz HAA!!!!
O an oğlanın kafasını eliyle yarar geçer ruhunun boğazını sıkmaya başlar.Bedenden ayrılmış olan Ruh tekrar ölecekmişcesine ellerinde can çekişiyordur.
-Ya,sen pislik!
Yaratılan her şey mükkemmeldir dedim.Sende yaratıldın ve mükkemmeldin fakat yaptığın ahlaksızlar ve iğrençlikler seçtiğin her kötü tercih hücrelerine kadar değişmene sebep olmuş. yüzünde yalnızca iğrençlik görebiliyorum boynunu yılanlar sarmış halde böyle karşılıksız verilen eksiksiz nimeti KİRLETİYOR MUSUN?!!!!
Onun da kafasını tuttuğu gibi kopartır.
-Ben yaratıcı değilim ben onun kulu ve hizmetkarıyım onun kurallarını çiğneyeni affetmem parçalarım…
Bu dehşetli anlara tanık olan Lumin istemsiz bir şekilde ortaya atlayıverir.
Lumin: Kraliçem durun!
Onları affediyorum bu kadar yeterli!
Kraliçe Lumin’e doğru dönerek;
-Ah,Biliyordum…
Senin acımasız biri olman zaten imkansız…Yaratılıdığın andan itibaren emanetini korudun doğru yolda ilerledin mükkemmelliğini bozmadın senden de bu beklenirdi.
-Ama ben bu ikisini bu kadar kolay affedemem.
Onlar tekrar dirilecek beden de yaşam olduğu gibi ruhlar alemide bedenden ayrıldıktan sonra yaşamaya devam eder.
Ama yaptıkları iğrençliklerden dolayı ruhları dışlarından daha kötü bir halde.
-Böyle dirilecekler ve ebediyen isimsiz bir şekilde sana bağlı, senin altında emirlerine itaat edecekler.
Böyleleri bir kimliği bile haketmiyor…
-Lumin.
Lumin: Evet Efendim.
-Adını değiştirmemi ister misin?Sana eski kötü anılarını hatırlatmasını istemiyorum veya anılarında değişiklik ister misin?
Lumin uzun uzun düşünür ve sonunda…
Lumin: Hayır efendim, bu isim bana ailem tarafından verildi ne kadar üzücü şeyler yaşamış olsada benimle beraber iyi günlerde gördü. o günler gitsin istemiyorum.Anı konusuna gelince yaşadıklarım,olan her şey benim kaderimdi ve kabulümdü bir sınav yerinin sonuydu o alem ve ben bu sınavı acısıyla tatlısıyla sonlandırabildim.Yaşadığım olaylara isyanım yok beni yaratana bir isyanım yok.Sonsuz alemde gerçek ve en mükkemmel adaletin fazlasıyla yerini bulduğunu görünce yaşadıklarım bana artık acı vermiyor…
Kızıl gözleriyle öyle nazik bir şekilde Lumin’e bakar ki…Lumin utancından başını yere eğer.
-Sınavında başarılıydın Lumin aferim…
Ve adını o an öğrenmiştim…
ASEMİ REDİA
(ÖLÜMLERİN EFENDİSİ-RUHLARIN KRALİÇESİ)
“Yaratıcımızın emriyle siz günahkar ruhlar sonsuz bir azap içinde yaşayacaksınız ve siz efendiniz Lumin’e her koşulda itaat edeceksiniz!”
-EMREDERSİNİZ KRALİÇE REDİA!!!
Kimine ürkütücü kimine ise bir kuğ gibi görünen vahşi güzellik,kırmızı bir ışık hüzmesine ilerlerken kayboldu…
Lumin: İşte Efendim bizim tanışma hikayemiz.
Zenya hikayeyi soluksuz bir şekilde dinlemiş ve gözleri dolmuştu kendini zorla tutuyordu…
Zenya: Demek öyle…Ama ben hala inanamıyorum.
Lumin: Ah,haklısınız.
Diğer üçü konuşmaya dalar.
-Çünkü ibli-
Lumin: Kes sesini!!!
Üzgünüm Majesteleri.
Ahh anlam veremiyorum o bahsettiği kadını aynaya geldiğimde görmüştüm ve bir şeyler hissetmiştim bana bir şeyler söylemeye çalışıyordu.
Fakat aniden beni iteklemeye çalışan kuvveti hissettim.
Zenya: Acaba bu aynada bir şeyler olabilir mi?
Zenya ayağa kalkar ve yavaşça aynaya doğru elini uzatır sanki aynanın üstü bir deniz gibi dalgalanmaya başlar. İşaret parmağını ilerlettikçe içeriye doğru ilerlediğini fark eder.
Ve içerden bir şeyin eline dokunduğunu hissedince heyecanla çığlık atarak elini çeker.
Zenya: AAAAHHHH O NEYDİ!!!
Lumin: Efendim iyi misiniz?
Zenya: Hah, hah iyiyim!
Cesaretini topla Zenya bir yerden başlamak zorundasın.
Zenya: Ben içeri girdiğimde siz de benimle geliyorsunuz eğer kraliçeniz isem emrim bu.
Lumin: Biz bu boyuttan oraya geçemiyoruz kraliçem, yalnız bedene sahip ruhlar oradan geçebilir.
Zenya: Ah…pekala.
Zenya bir kez daha cesaretini toplayıp elini içine daldırır.ilerler ve ilerler
Aynada bir yansıma görür sonra arkasını döner.
Zenya: Bu da kim?! Ve neden bu sefer o şeyi hissedemiyorum.
Derken….
Zenya: AHHHHHHH!!
ESTATÜR MEME:
DUYURU!!!
BU SERİNİN DEVAMI WATTPAD UYGULAMASINDAN YAYINLANACAKTIR. SERİ HAKKINDA DAHA FAZLA BİLGİ ALMAK İSTEYENLER DİSCORD SUNUCUMUZA KATILABİLİRLER!
Yorumlar