Arat: Çocuklar ablamın dükkanına gidiyorum. Ben bugün yokum.
Faras: Vera bugün biz beraber gidelim mi, sizin evin o tarafta bir işim var da?
Vera: Cidden izin mi alıyorsun? Düş önüme.
Arat: Bana bile söylemediği iş ne acaba?
Arat: Tamam o zaman yarın görüşürüz.
Vera: Görüşürüzz.
Arat: Pff hiç rahat hissetmiyorum.
Dünkü rüyadan mıdır nedir bilmiyorum.
(Arat yolu yarıladıktan sonra bir şey fark etti.)
-Bir dakika…
(HATIRLAR)
Faras: Kanka benim şu müzik grubu yeni şarkı çıkarmış senin sevmediğin açayım mı, çok güzel bi kere dinle ha?
Arat: Hayır duymak dahi istemiyorum!
Faras: Oğlum ben senin yerinde olsam hiç elimi sürmem sipariş falan veririm daha iyi, sen neden uğraşıyorsun ki?
Arat: Aslında ona borçlu olduğumu hissettiğim için böyle davranıyorum.
Rüyamda duyduklarım…ses kayıt cihazı?
Faras: Kanka Verayı seviyor musun?
Arat: Hayır duymak dahi istemiyorum!
-Aslında ona borçlu olduğumu hissettiğim için böyle davranıyorum.
Arat: Noluyoorr lan?!
-Abla Alo, ben geç gelicem biraz haberin olsun!
Aselya: Ne?
-Gel şuraya ne saçmalıyorsun?
(KAPATIR)
Arat: Olamaz olamaz böyle saçma bir şey oluyor olamaz.
-Rüyam ile aynı şey nasıl olabilir?!
-Nereydi orası nereydi??
-Verayı arayayım!
-Niye açmıyor?
-Faras…aç şunu.
-Park Veranın evinin oradaki parktı, evet!
-Neredeler?!
(Sesleri duyar)
Faras: Vera,Vera dinle!
-Vera dinle beni, seni uzun zamandır seviyorum.
Vera: Ne?!
Arat: İnanamıyorum kafayı yiyeceğim, nasıl olabilir?!
Vera: Arat’ı sevdiğimi biliyorsun ve bana bunu mu söylüyorsun, aramızı yapacağını, benim duygularımı ona ileteceğini söyleyip durdun?
Faras: Evet, evet söyledim hep söylüyorum ama o seni önemsemiyor seninle ilgilenmiyor bile. Artık ona böyle saçma şeyler söylemememi bile söyledi. Sen kırılırsın diye söyleyemedim ama artık ben dayanamıyorum.
Vera: Ne saçmalıyorsun se-
Arat: FARAS!!!
Faras: Kanka, Arat?!
Arat: Ne diyosun oğlum sen he? Ne demişim ben önemsemiyorum mu?!
Faras: Kanka ben açıklayayım…
-Nereden çıktı lan bu?!
Arat: Neyi açıklayacaksın oğlum neyi?!!
Faras: Senin Verayı kandırıp parmağında oynatmaya çalıştığını her şeyi…arkdaşım olabilirsin ama bunu Veraya yapamazsın!
Arat: Sen, sen ne saçmalıyosun?!!
Faras: Ses kayıtların bile var elimde bak Vera dinle hepsini!! doğruyu söylüyorum!
Arat: Vera inanma ona yalan söylüyor o kayıtların hepsiyle oynamış.
(Kayıtları açar)
Arat: Kapat lan şunu yalan yanlış şeyler açma!
(Yumruk atar)
(Debelenirler)
Vera: İkinizde kesin şunu!
Arat: Vera?
Vera: Bende sizi dostum sanmıştım birisi beni parmağında oynatmaya çalışıyormuş öbürüde sevdiğim kişinin yeri boşalınca hemen kendini atmayı planlıyormuş.
-Ne yazık…
Arat: Vera açıklayabilirim hepsi yalan bu şerefsiz bana oyun kurdu en iyi sen beni anlarsın aynı o kızların yaptığı gi-
Vera: Ben anlayacağımı anladım.
Arat: Veraa!
(Faras arkasından koşar.)
Arat: Bu olanlar ne?
-Neler oluyor?
-Vera gitti…en yakın arkadaşım dostum dediğim insan…
-Bana kazık attı herkes gibi.
-Yine başa mı dönüyorum?
-Tek başıma olduğum günlere?
-HAYIR HAYIR HAYIR!
Uzun saatler sonrası Arat yorgun bir şekilde eve gelir.
Aselya: Nerdesin sen? Kaç saat seni bekledim kaç kez aradım haberin var mı, o telefon niye sende sanıyorsun manyak mısın sen?
Arat: ….
Aselya: Hey, sana diyorum!!
Arat: Tamam abla sonra bağırırsın sesim çıkmaz söz.
Aselya: Ne?
(Odasına girer)
Arat: Hayır senin suçun yok sen suçsuzsun. Niye ağlayasın ki…
-Bir şey yapmadın…yapmadın yapmadın sus!!
Uzun bir ağlamadan sonra Arat kendine geldi ama boşlukta gibiydi. Haftalar boyu okula gidip geldi. Dedikodular çoktan yayılmıştı bile Arat’ın Vera’yı yıllardır parmağında oynattığını ama Faras’ın buna dayanamayıp her şeyi anlattığını herkes bunu konuşuyordu. Faras şuanlık Vera’nın gözünde iyi bir imajı olmasada okulda bir kahraman edası içerisinde dolaşıyordu o bir kurtarıcıydı.
Arat: Yine sabah, yine okul, yine kahraman Faras…
-Gelmiş yine güzel kız avcımız hehe.
-Lisedeykende bir kızı taciz etmiş duydun mu?
-Ne gerçekten mi, çok korkunç biri?
-İnanamıyorum!
Arat: Artık dayanamıyorum…
(OKUL ÇIKIŞI)
-Arat bekle!
Arat: Kim?
-Faras ben tanımadın mı ahaha?
Arat: Ne istiyorsun şerefsiz?
Faras: Ya ya böyle deme sadece teşekkür etmek istiyorum. Eski dostluğumuz hatrına.
Arat: Ne demeye çalışıyosun?
Faras: Diyorum ki sayende Verayla aramdaki ilişkiyi bir şekilde düzelttim şuan çok mutluyuz sağol kardeşim.
Arat: Sinirlenme, sinirlenme sakin ol, sakin ol.
-Mutluluklar.
Faras: Senin kurduğun hayelleri ben devralıyorum merak etme hahaha.
Bu laflardan sonra gözü dönen Arat çok sert bir şekilde Faras’a kafa atmıştı. Her yeri kan revan içinde kalan Faras neye uğradığını şaşırmıştı.
-Biri ayırsın şunları!!
-Ayy gidelimm çabukk!
-Aratt!!
Arat: Vera?
Vera: Aklını mı kaçırdın ne yapıyorsun sen?!
Arat: Hayır, ben ben.
Vera: Foyan ortaya çıktı diye hırsını alamadın mı hâlâ derdin ne senin?!
-Uzak dur girdiğin her ortam olaylı!
Arat: Vera ne diyorsun?
Faras: Öhöğk kız arkadaşım haklı piskopatsın sen, git bir hastanede kendine baktır.
Arat: Sen sus lan!!
(Elini kaldırır)
-Noluyor burada?
-Hocam Arat bir anda Faras’a saldırdı bizde anlamadık.
-Üniversiteye gelmiş koca adamsınız beyniniz hala ortaokulda derdiniz ne lan sizin?
-Kalk!
O günden sonra çevrede olaya şahit olup tanıklık yapan herkes Arat’ın suçlu olduğunu söyledi. Durduk yere Faras’a saldırdığını ayrıca diğer olaylar da üstüne tuzu biberi olmuştu. Sonunda okulda huzuru bozmak ve birine zarar vermekten dolayı okuldan atıldı.
● ● ●
(3 Ay sonra)
Aselya: Markete git de bir şeyler al!
Arat: Kalkıyorum.
Hayatım eski laf ettiğim zamanlardan daha kötü bir hal aldı. En son ne zaman huzurlu uyuduğumu bile hatırlayamıyorum. Her gün diğer zamanlardan daha aynı sanki her gün salı ya da pazar…Haftanın günlerinin isimleri bile önemsiz gerçi.
(ÇARPAR)
(ÇINK)
Arat: Kusura bakmayın.
-Heyy evlat!
-Bunu düşürdün.
Arat: Neyi?
-İşte bu yüzüğü.
Arat: Yüzük?
-Benim yüzüğüm değil.
-Hayır senden düştü gördüm eminim.
Arat: Hayı-
(TUTUŞTURUR)
Arat: Bu benim deği-
-Ne, nereye gitti?
-İmkansız, nasıl kaybolabilir?
Güzel bir yüzükmüş çok farklı. Parlak mor ametislerle çevrili üzerinde de bir kale bulunuyor.
-Peki ben bunu ne yapacağım?
Arat tekrar hızla etrafına bakındı yabancıyı bulamayınca da yüzüğü almaya karar verdi.
Arat: Neyse ablama veririm.
● ● ●
-Ben geldim.
Aselya: Tamam geç otur hemen.
-Bugün iş aramaya gidecek misin?
Arat: Bilmiyorum belki giderim.
Aselya: Boş boş oturacağına git bir iş bul.
Arat: Keyfimden oturuyorum sanki.
Aselya: Tamam ye şunu çıkıcam ben birazdan.
Arat: Ah, sana şunu vericektim.
Aselya: Neyi?
Arat: Bir adam yolda elime tutuşturdu. Düşürdün falan dedi ama benim değil. Bir yüzük.
Aselya: Hani nerede?
Arat: Heh işte bu.
Aselya: Sen…
-Benimle dalga mı geçiyorsun?
Arat: Ne?
Aselya: Hani yüzük?
Arat: Burada işte kör müsün elimde?!
Aselya: Yok sen cidden ya kafayı yedin ya yeni bir kişilik falan üretmeye çalışıyosun.
Aselya: İşim gücüm var uğraşamam seninle, bende bir sevindim bana yüzük verecek diye ama nerede bizde o şans!
Arat: Ya nasıl görmüyorsun elimde elimdee yeter be kimse bir dediğime inanmıyor!
-Gözünüze sokarak bile gösterdiğim şeye inanılmıyorsa ben neden yaşıyorum ki hâlâ?!
Aselya: Saçma sapan konuşma gel ye şunu, git sonra nereye gidiyorsan!
Arat: Yemiyorum sen ye!
Aselya: Arat!!
Arat: Hayır yani daha ben ne yapayım?!
-Koskoca yüzük üstünde tarihi bir kale var çevresi mor amatislerle çevrili, minik minik çiçek işlemeleri çok ince bir şekilde işlenmiş çığlık atarcasına parlıyor insanı büyüleyecek kadar güzel, nasıl görmez?!
-Bende vermem kalır bende!
Hınçla odasına çıkan Arat bir şeylerle uğraştıktan sonra yatakta oturduğu yerde uyuya kaldı. Kısa bir kestirmeden sonra gözlerini yavaşça araladı.
Arat: Ah kafam?
-Saat kaç?
-Abla geldin mi?!
-Bu ışık…ne?
Kafam çatlayacak gibi ağrıyor!
-Ov ovv?!
-BU NE LAN?!
-Gökyüzü gökyüzü parlıyor mor, mor bir ışık tüm gökyüzünü kaplamış!
-Nasıl olur, ne ki bu?!
(Yüzükten fısıltı sesi gelmeye başlar.)
-Tak…
-Yüzüğü tak…
Arat: Ne noluyor?!
-Yüzük…yüzükden mor bir ışık geliyor bu ne? Gökyüzüyle aynı renk mi?!
-Yüzüğü tak…
Arat: Yüzük fısıldıyor üstündeki kale sembolü üç boyutlu bir şekil almış yükseliyor neler oluyor?!
-Nasıl ses çıkarabilir?!
-Kalenin içinde birisi mi var, kim o? Bir Kadın el sallıyor sanki?
(Arat’da söylenmeye başlar)
Arat: Yüzüğü takmalıyım…
(Yüzüğü takar)
-AHHHH!!!!
-NE OLUYOR BU NEE?!
Yüzük yavaş yavaş işaret parmağıla birleşmeye başlamıştı. İncecik sivri dişleri olan bir canavar gibi Arat’ın parmağını parçalamış ve genleriyle bütünleşmişti. Dayanılmaz bir acı içinde yalnızca kıvranıyor ve bağırıyordu, her yer koyu kanıyla kaplanmış bir cinayet meydanı gibiydi.
Arat: Yeterr yeterrr!!!
Acıya dayanamayan Arat oracıkta bayıldı. Bir müddet sonra yavaşça gözlerini araladı.
-Ah,elim…
-Hah? Rüya değil gerçek mi?
-Gökyüzü…? Hâlâ mor!
-Yüzük de parmağımda bu da ne?
Gökyüzü yüzükle beraber yanıp sönmeye başladı ve
Yahir’in oğlu Mirand diye bir ses kulakları inletti.
-Zamanı geldi.
Zamanın durduğu toz zerrelerinin bile kıpırdamadığı o esrarengiz ortam aniden büyük bir aydınlıkla kaplandı ve Arat kendini buğday tarlalarına benzeyen uçsuz bucaksız bir alanın içerisinde buldu. Orada etrafına bakınırken gözüne iki kişi çarptı dalgalı saçları olan bir oğlan ve küt saçlara sahip bir kız. Onlarda kendi gibi hiç bir şeyden habersiz etrafına bakınıyorlardı.
Bir anda Aratın gözü ikisinin ellerine doğru kaydı ikisinde de kendi yüzüğünün aynısı vardı fakat renkleri farklıydı erkek olanda yeşil kız olanda ise kırmızıydı.
Yorumlar